Serbest Resim Dersi
Sonbahar mevsimini atraksiyon filmi gibidir. Bir açan bir kapanan havası, yağmuru rüzgarı, yaprakların etrafta savrulması hep bir harekettir. Yine bir sonbahar mevsiminde elimi yanağına koymuş sıcacık kaloriferin vermiş olduğu rahatlık ile dışarıdaki dünyayı seyrediyordum. Fakat manzarayı bozan yolun karşısındaki kahvenin kaldırıma sarkan masalarında boş boş oturan adamlar. Tüm gün boş boş oturduklarını gördükçe sinirleniyorum. Bir de hararetli hararetli konuşuyorlar. Ben biliyorum onların dertlerini. Bu tembeller neyi düzelteceklerse.
Ah şu insanlar, hepsi aynı. Kendi işlerini güzelce yapsalar başkalarının işine karışmasalar her şey düzelecek ama nerde. İnsanları boş bırakmaya gelmiyor. İki kişi boş kalsa hemen hükümetleri devirip yenilerini kuruyorlar. Sanki allâmeî cihanlar ve onlardan başka başka işini bilen yok.
Misal, yeniçeriler zamanından başlayan bir adet var. Askerin canı sıkılsa ya da hoşnut olmadığı durumlar olsa siyasetin işini yapıp işleri kendi kafasına göre yoluna koymaya çalışıyor. İşe yaradı mı peki? İşe yaradığını göremedik. İşlerin düzelmesi, kötü talihi döndürmek öyle sihirli değnek ile olmuyor. Evet, insanlar iyi niyetli. Ülkenin daha iyi olmasını istiyor, bir şeyleri düzeltmek istiyorlar ama yanlış yere bakıyorlar. Aynaya bakan yok. Aynaya en son bakıyoruz. Etrafı izlemek hataları görmek daha kolay.
Peki askerler hiç mi haklı değildi? Siyasetçiler işlerini tam yapsalar iş ve işçi bulma kurumunun yapacağı işi kuruma bıraksalar? Kurumlara gelince, koca koca gri binalarda oturanların kendi işlerini yapmamaları yüzünden bunlar başımıza gelmiyor mu? Örneğin devlet planlama teşkilatı ne iş yapıyordu. Yaptığı bir planlar olaydı, şehirler bu kadar karmaşık olur muydu? Ya da topraklar bu kadar bölük pörçük olur muydu? Her yıl aynı terane döner. Bir sene patates fiyatları astronomik olur, bir sene düşer ve çiftçi patatesi döker. Koca koca binalarda bu kadar adam neyi planlıyordu acaba? Ya da onlar planlıyor da başkasının haberi mi yok. Onlara da sorsanız hep suçu başkasına atarlar. Hep suçlu başkasıdır. Aynadaki hiç suçlu değildir.
Kadınları bilmem ama üç beş adam maç olmadığı zamanda bir araya gelse başlarlar atıp tutmaya: "Ekonomi kötü gidiyor, cari açık aldı başını gidiyor, hükümet şöyle yapmalı, böyle yapmalı." Yine aynaya bakan yok. Karıncalar gibi olamıyoruz. Toplum için değil sadece kendimiz için çalışıyoruz. Menfaatimiz neredeyse hemen o tarafa dönüyoruz. Örneğin yerli malı kullanımı konusunda herkes bilir ki "Yerli malı yurdun malı, herkes onu kullanmalı." Fakat Kendi evine yerli malı kullanımı konusuna gelince hesap ödemesi sırası gelen cimri gibi hemen kendimizi bir adım geri atıyoruz. Bayramlarda vatan, millet, Atatürk sevgisini haykıran insanlar ne hikmetse bu konu gelince sus pus oluyor. "Türkler Türk malı alınız, Türk malı kullanınız, Türk parası Türk toprağında kalsın." sözü nerede kaldı? İslami görüşü ağır basanlara gelince: Gazze'de bir olay olunca manevi duygular kabarıyor ve kolalar temizlik malzemesi olarak kullanılıyor. Lakin dünya para tutan telefonları lüks arabaları kullanırken İslami değerler akla gelmiyor. Bu memleketi bize emanet etmek için top mermileri ıslanmasın diye bebeğinin battaniyesini mermilerin üstüne örten analarımızın yüzüne nasıl bakacağız. Herkes doğrusunu yapsa yerli malı kullanıp para ülkede dönse biz de kalkınmaz mıyız? Japonya , Almanya, Kore hep kendi mallarını kullanarak kalkınmadılar mı? Bizim de bunu başarabilmek için vurdumduymazlığı bırakıp elimizi taşın altına sokmamız gerekmez mi? İnanıyorum ki; bir binanın taşları gibi hepimiz bir olursak bu işi başarabiliriz.
Aa! Aynı hatayı ben de yaptım. Sihirli değnek ile bir anda her iş değişsin güzelleşsin. Yok öyle yağma. Bu işin başka ayakları da var. Bu ayakların birisi de verimlilik. Kızımla bir ara bisiklet turu yapmak için Avrupa'ya gitmiştim. Bisiklet kullanarak kızımla birlikte çadırlarımızı da bisiklete yükleyip başladık İsviçre Fransa ve Almanya seyahatine. Bisiklet ile gezmenin en avantajlı tarafı sindire sindire, göre göre gezmek. Gezerken de düşünmeye çok zamanınız oluyor tabi. Oralarda verimlilik açısından şunu gördü. Avrupalılar zamanında tarlalarda düzenleme yapılmış ve tarlaları birleştirmiş. Her bir tarla yüz metre ye yüz metreye olacak şekilde düzenlenmiş ve tamamen makinalı tarıma dönülmüş. Büyük tarlalarda sulama sistemi kurmak bir makine ile tüm işleri halledebilmek tam bir verimlilik örneği. Peki bizde nasıl? Bir çiftçinin yüz tane tarlası var ama bir tarla iki dönüm bir tarla üç dönüm. Bir tarla şu tepede diğer tarla üç kilometre ileride. Ne sulama için yatırım yapılabiliyor ne de para kazanılabiliyor. Tüm para tarladan tarlaya yol parasına gidiyor. Çiftçilerimiz neden aç? İşte bu yüzden; plansızlıktan aç.
Peki bir de görünmeyen gizli işsizliğe ne demeli. Anneler babalar çocuklarının en iyi okulda okumasını isterler. O yüzden evinden uzak okullara servis tutmak zorunda kalırlar. Aslında verilen eğitim neredeyse aynı olsa da öğrenciler arası seviye farkı öğrencilerin gelişiminde en büyük etkendir. Üzüm üzüme baka baka kararıyor. Veliler de seviyeler okuldan okula olduğu için öğrenciyi uzak yerlere göndermekten çekinmiyor.. Bazı okullar okula gelen öğrenciler sayesinde nam salar ve bu okullara girmek için insanlar bin takla atarlar. Bazı okullar ise beyin göçü yüzünden kör talihlerine razı olmak zorunda kalırlar.
Halbuki bir çok ülkenin eğitim sisteminde ayrışma okul bazında yapılır. Örneğin bir okulda hem meslek lisesi dersleri hem de fen lisesi dersleri alabilirsiniz. Aynı okulda seviyeye göre sınıflar ayrılsa çocuklar her gün iki saatini neden serviste harcamak zorunda kalsınlar? Böylece yılda milyarlarca doları havaya uçmayarak kutup ayılarını sevindirmiş oluruz. Tabi bir sonraki ayılar biziz. Kimsenin işinde gözümüz yok tabi. Fakat okul servislerinden kazanılacak o büyük iş gücü ve uygun bir planlama ile neler yapılmaz ki? Diğer büyük kayıp ta insanların çalıştıkları yerler ile oturdukları yerlerin arasında ki mesafe yüzünden oluyor. Plansızlık yüzünden İnsanlar uzaktaki işlerine gidebilmek için kıtalar arası yolculuk yapmak zorundalar.
En büyük verimsizlik ise insan kaynağında. Ülkede ki çalışanların yüzde yetmişi eğitim gördüğü mesleği dışında çalışıyor, çalışmak zorunda. Örneğin ilkokul öğretmenlerin yarıdan fazlası başka bir alandan mezun. Plansızlık ve verimsizlik her tarafımızda kol geziyor.
Of şu insanlar! Ne tarafıma baksam bir verimsizlik, bir düzensizlik, bir vurdumduymazlık var. Üstelik hiç kimse şu taşın ucundan ben de tutayım bir kaldıralım da demiyor. Herkes başkasından iş beklerse ne düzelebilir ki?
Bunların düşüne dalmışken bir öğrencim resmini göstermek için beni dürtmesi ile kendime geldim. Halbuki nasıl da hayallere dalmıştım ve güzel memleketimi kurtarıyordum. Sinirlenmedim değil ama görev işte. Bir de baktım gök kuşağına kendi kafasından renkler katmış ve bulutları maviye boyamış. Gerçeklerden uzak olmamalı çocuk. Azarlayacaksın ki hatasını o an anlasın bir daha yapmasın. Bir de tatlı düşümden dürterek uyandırdı. Aile terbiyesi yok bu çocuklarda. Bir daha ki ders beden. Erkeklere bir top ver, saatlerce oynarlar zaten. Kızlar her türlü birbirleri ile kavga ederler ve küsüp bir yerde otururlar. Böylelikle günü bitiririz yine. Akşam olsa da yatsak.
Ömer Çoban
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder